Huawei Yasağı: Allah’ın Bir Lütfu mu?
Huawei’in başındasınız. Çin’in güneyinde, Shenzhen’daki ofisinizde, klimanın verdiği konforla dışarıda sıcak altında terleyen çalışanlarınızı izliyorsunuz. Yıllık satışlarınız iyi gidiyor, yeni birkaç telefonu da piyasaya sürmek üzeresiniz. Bu modeller Avrupa ve Amerika gibi üst segment pazarlara değil de, Afrika’daki alım gücü düşük alıcılara hitap ediyor. Beklentiler büyük. Öte yandan, Huawei geçmişe kıyasla çok daha fazla ülkede altyapı ihalesi alır oldu, daha geçtiğimiz yıllarda İtalya’nın 5G altyapı ihalesini şirketiniz aldı. İşler kötü gitmiyor anlayacağınız. Arada sırada uluslararası basında Huawei’in Çin devletiyle bağlantısı konusunda ve teknik altyapısında belki de bilinçli bırakılmış güvenlik açıkları üzerine haberler çıkmaya başlıyor. Haberlerin üstüne pek düşmüyorsunuz, şirket birkaç yalanlama açıklaması yapıyor, o kadar. Ama bir gün ağır darbelerin ilki iniyor: Avustralya Huawei’den altyapı alımı yapılmasını yasaklamış. Bu haberden sonra her gün başka bir haberle şirket sarsılıyor: Vodafone, İtalya’daki 5G ekipmanında güvenlik açıkları buluyor, İngiltere’nin istihbarat servisleriyle bağlantılı siber güvenlik uzmanları hükümetlerini Huawei’e karşı uyarıyor, vs… Ve son darbe Amerika’dan geliyor: Donald Trump markanızın ABD’ye satışını, ve Amerikalı firmaların size ara malzeme satışını yasaklamış.
Bayağı kötü haberler değil mi?
Çin’in büyümesi ile alakalı yorumlarda ara sıra baş gösteren ve ülkenin tüm geçimini kopya mal ve patent hırsızlığından kazandığını söyleyen yaklaşımlar tamamiyle doğru değil. Ama bu cümlenin de size üstükapalı bir biçimde söylediği üzere, patent hırsızlığı Çin’de sık sık yaşanan bir olay. 2001’de Çin’in DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) üyeliğiyle kopya imalatın sona ereceğini uman dünya pazarı aradığını bulamadı. Ve hatta Batı’daki ürünlerden aldıkları “ilhamla” başlangıç yapmış Çinli şirketlerin ürün çizgilerini konsolide ettiklerini, ve hatta elde olanlara ek olarak inovasyon yapmaya başladıklarını gördüler. Bu gelişme Çin’e mahsus değil, zira benzer “kopyacılık” iddialarını ve ardından gelen teknolojik üstünlüğü diğer Asya Kaplanları olan Japonya ve Kore’de görmüştük. Bu ülkelerin avantajları arasında ucuz işgücüne ve görece eğitimli bir işçi havuzuna sahip olmaları vardı. Bu özellikler işçi hareketlerine izin vermeyerek fiyatları suni bir biçimde alçak tutmaya özen gösteren hükümetlerle birleşince Samsung, JTC ve Huawei gibi firmaların doğmasına uygun ortamı hazırladı. Huawei’in bu firmalardan ve ülkelerden farkı ambargoya maruz kalmış olması. Bu ambargonun sebeplerine hem bu yazının başlarında, hem de diğer ticaret savaşı yazılarımızda değinmiştik, sorun temel olarak Çin devletinin kazandığı güçten ve politik iddialarından kaynaklanıyor. Ama bu ambargo Huawei şirketi için bir avantaj olabilir mi?
90’lardan beri kulaktan kulağa aktarılarak günümüze kadar gelen bir geyik vardır, belirsiz kaynaklara göre Çince’de “kriz” kelimesi hem şans hem de felaket anlamına gelir derler. İşin aslını yazının sonunda açıklayalım, ama Huawei örneği için bu geyik çok yerinde.* Huawei’in başında olsak bu ambargoyu nasıl kullanırdık ki bize “Allah’ın bir lütfu” olarak geri dönsün?
Dünyanın ikinci en büyük akıllı telefon üreticisi Huawei, bu yılın başında ara malzemelerinin 30%’unu ABD’den ithal ediyordu. Bu malların kahir ekseriyeti yüksek teknoloji ürünleri, mikroçip yahut transistör gibi malzemeler. Trump yukarıda belirttiğimiz üzere bu ara malzemelerin satışını yasakladı, bu da kısa vadede Huawei’in üretim sürecinin ciddi yara alacağı anlamına geliyordu. Geçtiğimiz haftalarda bu yasak gevşetilmiş olsa da şirketimiz artık ABD’den gelen bu malzemeleri başka yollardan elde etmeye bakıyor, zira bir şirket için size düşmanca yaklaşan bir tedarikçiyle çalışmak pek akıl karı değil. Orta vadede bu malların ABD dışında yerlerden alınması, uzun vadede de üretim opsiyonlarını çeşitlendirmek masada. Bu malzemelerin Çinli firmalarca üretilmesi tedarik zincirinde çok ciddi değişimlere yol açacak bir gelişme. Huawei bu parçaları üretmeye başlayarak (ister Çin’de, ister Vietnam’da, ya da Kuzey Kore’de), dünya pazarına Amerikalıların altında fiyatlardan satabilir. Ambargo altında olmanın bir avanatajı varsa eğer, bu da Amerikalı firmaların patentlerini korumaya çalışırken açtıkları davaların yavaşlayacak olmasıdır. Düşünün mesela, Apple’ın bir dizaynından ilhamla üretilen birtakım ürünler var ortada, ve Apple ABD’nin gümrük vergileri devam ederken patent davası açtı, Çinli otoriteler ne kadar işbirliği yapar dersiniz?
İkinci yaklaşım da dünyanın daha az talihli köşelerinden müteşekkil. Afrika kıtasında telefon talebinde büyük bir artış var. Özellikle Sahraaltı Afrikası’nda çoğu kişi bilgisayar almak yerine telefon almayı ve internete böyle bağlanmayı tercih ediyor. Çin’in Afrika’da giderek güçlenen bir varlığı olduğunu hatırlayalım. Aynı zamanda Çinli firmaların Afrika’da satışlarda en önemli faktör olan fiyat üstünlüğünde Amerikan ve Koreli muadillerine göre daha avantajlı olduğunu da ekleyelim. Türkçesi şu ki, Çinli firmalar zaten bu ülkelerde altyapı ve diğer başka yatırımlarda bulunuyor, bunun yanında mallarını da daha ucuza satıyorlar. Bu durum Latin Amerika ve Hindistan’da da benzer şekilde. Gelişmekte olan piyasalarda Huawei, Xiaomi, Oppo ve Vivo gibi firmaların avantajlı olduğu açık.
Google’ın Huawei’i Android işletim sisteminden çıkarması da bu fitili dinamite götürecek ateşin sonu gibi görünüyor. Bu gelişme dünyanın teknoloji devlerinde de bir rahatsızlık yarattı, zira Google gibi bir şirketin diğer firmalar üzerinde nasıl bir güce sahip olduğu görülmüş oldu. Android kullanan birçok cihazın gelecekte ABD’nin aklına düşmek korkusuyla yeni işletim sistemlerine yöneleceğini göreceğiz. Huawei kendininkini geliştirmeye başladı bile.
Velhasılıkelam, bundan yıllar sonra Huawei’deki klimalı büromuzda 2019 yılına dönüp baktığımızda şükretme olasılığımız yüksek diye düşünüyorum. Çinli firmaların tarihsel gelişimi, diğer Asya Kaplanlarının büyürken geçirdikleri süreçler ve Çin’in 21. Yüzyıldaki etkin rolü şirketi bu yola itebilir. Ve Çin’in geçmiş 40 yılına bakınca, doğudan yükselecek yeni bir teknoloji tekelinin doğuşuna tanık oluyor olabiliriz.
危机 – (weiji) isim. Kriz
Geyiğin temeli bir kelimeyi oluşturan iki karakterin tekil manalarından kaynaklanıyor. 危 (wei) tehlike demek, 机 (ji) de şans ya da olanak anlamına geliyor tek başına olduğunda. Ama bu karakterler bir arada bir KELİME oluşturuyorlar, Çinliler de günlük dilde kelimeleri LEGO gibi “hmm, tehlike ve olanak, bu kriz olsa gerek” diye algılamıyor, “kriz” diye algılıyor. Böyle anladıklarını tahayyül etmek de her Türk’ün “gökkuşağı” dendiğinde gök ve kuşak kavramlarını birleştirdiği ve gökkuşaklarını göğe bağlanmış kuşaklar gibi algıladığını iddia etmek gibi oluyor. Gökkuşağı denince aklınıza nasıl yağmur sonrası çıkan renk yumağı geldiyse, Çinlinin aklına da weiji deyince 2008 yılında televizyonda izlediği üzgün bankacılar geliyor.
Erkin Ergüney – İnce uçlu Nokia şarj aleti sahibi Twitter LinkedIn