39. Hafta Özeti (17-23 Eylül 2020)

Havalar soğuyor muhterem Havadis okuru. Doğalgaz çıkar da ucuza ısınır mıyız, yoksa dövizsizlikten kömüre mi döneriz diye düşündüm bu sabah. Bu hafta Havadis’i ecnebi dillerine kazandırmak gibi denememiz olacak, takipte kalın!

Havadis’e destek olmak ister misiniz?

Son Havadis’i desteklemek isterseniz garip garip klasmanlarda destek paketleri oluşturduk. Elde edilecek tüm gelir Havadis’i yaşatmaya gidecektir.

Ege’de Vals

Akdeniz’de doğal kaynaklar üzerinden somutlaşan kıta sahanlığı tartışması oldukça teorik bir düzleme taşındı. 1923 Lozan Anlaşması’na kadar uzanan tartışmada Türkiye yeni ilan ettiği bir NAVTEX ile Meis Adası’nın silahlandırıldığını duyurdu. Türkiye bu noktada kıta sahanlığını genişletmeyi başarabilir gibi görünüyor. 

Mutlaka görmüşsünüzdür, Ege ve Akdeniz’de Yunanistan’ın iddialarını gösteren bir harita var. Bu harita Sevilla Haritası olarak adlandırılıyor, çünkü Sevilla Üniversitesi’nden birkaç akademisyen tarafından hazırlanmış. Bu haritada karşıya çıkan görüntü aslında Türkiye’ye büyük avantaj sağlıyor, zira koca bir anakara olan Türkiye, yakınındaki adalar yüzünden oldukça küçük bir sahanlıkta hareket edebiliyor. Devletin bu noktada stratejisi bu haritayı dünya kamuoyuna güzelce pazarlayabilmekti. Son yıllarda dış politika tezlerini dışarıya hiç anlatamamış Türkiye için yine beyhude bir çaba olacağını düşünmüştüm, ama fikrim değişti. Sevilla Haritası Türkiye tarafından iyi pazarlanmışa benziyor, öyle ki ABD bu harita üzerine bir açıklama yaptı, ardından AB de bu belgenin yasal bir ağırlığı olmadığını söyledi. Bu aşılmış bir eşiğe işaret ediyor, bu haritanın ağırlığı yoksa neyin var? Bu açıklamalarla “burada bir sorun var” kanıksamasını AB ve ABD’den almış bulunuyoruz.

AB içindeki dengelerde Almanya’nın ağırlığını koymasıyla resim değişti. Fransa’nın tutumu yumuşadı, Macron Erdoğan ile görüştü ve “Saygı şart” dedi. Önceki dönemi düşününce gülünç bir açıklama. 22 Eylül’de çıkan iddialara göre, Berlin’den Yunanistan’a Türkiye yakınındaki adaları silahsızlandırma yapılması isteği geldi. Buna karşılık Türkiye’den de İzmir’deki ordunun kaydırılması talep edildi. Bu iddialar henüz doğrulanmadı, ve böyle bir öneri olsa bile birçok öneriden bir tanesi olması çok muhtemel. Önemli nokta şu, bu iddia Almanya’nın Türkiye konusunda sert bir yaptırım yoluna yanaşmayacağını doğruluyor. Bundan ötesi biraz ayrıntı.

Mavi Vatan projesi başarılı gidiyor gibi görünüyor. Türkiye kıta sahanlığını genişletmeyi başarırsa hükümet için de ciddi bir başarı olacaktır. AB’nin bu başarıyı Erdoğan’a vermek istememesi işleri daha da zorlaştırabilir, o yüzden bu meseleden uzak dursa daha kolay çözülebilir. Ama tabii Erdoğan’ın da Akdeniz ve Ege konularından bir çıkarı var. 

Bu süreç içerisinde TRT World’ün katkısı da araştırılmaya değer bir konu.

Ortadoğu’da Tango

İsrail’le ilişkilerin normalleşmesine giden BAE ve Bahreyn’den geçen hafta bahsetmiştik. Bundan sonra tahminen Umman’ın da takip etmesini bekleyebiliriz. Geçtiğimiz hafta yazığım üzere, görünürde bu hamlenin hedefinde İran var, ancak son gelişmelere bakınca Türkiye’nin de kefenin karşı tarafında kaldığını görüyoruz. Yine de, İsrail’i tanımanın petrol zengini ve küçük emirliklere mahsus kalacağını düşünüyorum. Suudi Arabistan, Fas, Irak gibi büyük nüfuslu ülkelerde İsrail ile ilişkilerin belirgin bir halk öfkesi yaratacaktır. Suudilerin istisna olması da mümkün, zira Muhammed bin Selman siyasette büyük oynamayı seven bir karakter. Yine de, Körfez’in ufaklıkları dışında İsrail ile resmi bir ilişki kuracak devlet yok bana kalırsa. Ancak tabii ki, ülkeler arası işbirliği için illa ki birbirini tanımaya lüzum yok. 

Petrol gibi doğal kaynaklar sayesinde kasaları dolu, vergileri düşük tutan, vatandaşına neredeyse rüşvet veren ülkelerin kamuoyuyla ya da istikrarsızlıkla pek bir derdi yok. Durum böyle olunca normalde bir Arap ülkesinden beklenmeyecek kararlara, milli çıkarları doğrultusunda imza atabiliyorlar. Anlaşıldığı üzere, önümüzdeki yıllarda bölge diplomasisine şekil verecek ülkeler bunlar olacak. Körfez’de küçük emirlikler yoluyla nüfuz sağlamak sadece Türkiye karşısındaki ülkelerin yaptığı bir şey değil, Katar yoluyla Türkiye’nin yaptığı da bunun aynısı. Satranç tahtasında çok taş varsa her köşeden atak yapabilirsiniz sonuçta. 

BAE tarafından gelen bir iddiaya göre, Abu Dhabi şeyhi bin Zayed, İncirlik Üssü’nin BAE’ye taşınması için ABD ile görüşmeler halindeymiş. Bu görüşmelerin ciddiyetini bilemeyiz, ancak ABD Ordusu tarafında böylesi bir planın olmadığını düşünmek saçma olur. Türkiye’nin son yıllardaki hamleleri (S-400, Suriye vb.) sonrasında hem ABD nezdinde, hem NATO’da bir B planı yapılmaması absürt olurdu. Onlarca yıllık bir üssü taşımak çok kolay bir şey değil, aynı zamanda Türkiye ile alakalı geri alınamaz bir adım olacaktır. ABD Ordusu da bu sebeple planları cebinde tutacak, ama Türkiye’nin akıbetinden emin olana kadar işleme sokmayacaktır.

Bin Zayed talks with Washington to transfer US base in Turkey to UAE

US eyes Greek island as alternative to Turkish base due to ‘disturbing’ Erdogan actions, senior senator claims

TL’de Güreş

Türk Lirası bu hafta rekor üstüne rekor kırdı. 2020 başından bu yana geçen 9 ayda dolara karşı 30% değer kaybeden TL’nin düşüşü durmayacak gibi görünüyor. Neden bunca düşüyor peki? Hepimizin bildiği üzere, TL koronavirüs krizi başlamadan da düşüşteydi. Ancak elbette ki virüs sebebiyle gelmeyen turizm geliri, ve kayba uğrayan onca işletme durumu kötüleştirdi. Ekonomik olarak borç azaltma, kamu maliyesini düzene sokma gibi işleri yapacak zaman bulamadan böylesi küresel bir krize düşen Türkiye’nin kurtuluşu pek kolay görünmüyor. Virüs öncesinde de TL’yi savunmak için piyasada satarak erittiğimiz döviz rezervleri, bu yaz turizm gelirleriyle desteklenemedi. Küresel talebin çakıldığı şu dönemde ihracat rakamları da dövizin düşüşüyle karşılaştırınca çok ufak bir büyüme getirdi. Hal böyle olunca, ödeme vakti yaklaşan dış borçların nasıl finanse edileceği sorusu giderek ağırlaşıyor. Swap anlaşmalarıyla bu dengeyi sağlayabilecek miyiz? Bunca finansal zorluk içindeyken diplomatik kriz çıkarma lüksümüz var mı? Bunlar da dengeyi sağlamakla yükümlü siyasilerimizin düşünmesi gereken sorular.