(Arkhe'ye geliş 11 Ağustos, Arkhe'den ayrılış 17 Ağustos)
Antropojenik faaliyetler neticesinde yeni bir yok oluşun arefesine doğru yol aldığımızın ciddi şekilde konuşulduğu bir dönemden geçiyoruz.
Ekolojik tahribat ile dünyamızın birçok canlı türü için yaşama elverişli koşullarının ortadan kalkması endişesi, toplum ve tür olarak nasıl bu hale geldiğimizi sorgulatmakla kalmıyor, yaşamı birçok katmanda, birçok unsuruyla bize yeniden düşündürüyor.
Tüm kolaylaştırıcılığıyla birlikte muhtelif krizlerin müsebbibi olarak görülen teknolojik ve bilimsel dönüşüm toplum, sağlık, beslenme, üreme gibi tüm yaşamsal alanları şekillendirmeye hız kesmeden devam ederken kendimizi yapay yaşam ve zekanın olumsallığından konuşurken buluyoruz. Belki de bir eşik olan tarihimizin bu kritik anında bu kampta buluşacak ve Aristoteles, Spinoza, John Dewey, von Uexküll, Merleau-Ponty, Deleuze, Haraway, Emily Martin, Francisco Varela, Elizabeth Grosz, Tim Ingold gibi düşünürlerin fikirlerinden yararlanarak yaşamsallık, bedensellik, zihinsellik ve toplumsallık üzerine biyolojiden felsefeye, psikolojiden antropoloji ve sosyolojiye geniş bir yelpazede tartışmalar yürüteceğiz.
Hedef Kitle:
Kamp katılımcılarının bahsi geçen konularla ilgili olarak temel düzeyde de olsa bilgi ve genel bir ilgi sahibi olmaları beklenmektedir. Yukarıda sıralanan disiplinlerde eğitim almakta olan üniversite öğrencileri başta olmak üzere kamp tüm yetişkinlerin katılımına açıktır.
Eğitimciler:
Eylül Tuğçe Alnıaçık
Emre Sünter
Çağlar Karaca
Burcu Mutlu
Berna Şimşek
Alper Açık
Detaylı Program:
|
12 Ağustos |
13 Ağustos |
14 Ağustos |
15 Ağustos |
16 Ağustos |
17 Ağustos |
Sabah (9.30-12.30) |
Tanışma ve Açılış Paneli (Eğitmenler) |
BŞ Yaşam-Zihin arasında Hayvanlar; Hayvanlarda Biliş…. |
BM Teknoloji ve Beden II: Ölüm ve Yaşamın Kesişiminde |
ES Beden (Organsız) I Bağlamlar |
AA Algı, Beden ve Çevre |
Kapanış Paneli / Değerlendirme Toplantısı |
Öğlen (15.30-18.30) |
ÇK Aristoteles’ten günümüze yaşam kavramı ve antroposentrizmin eleştirisi |
BM Teknoloji ve Beden I: Feminist Yaklaşımlar
|
ETA Umwelt’ten Topluma
|
AA Yaşam ve Zihin |
ES Beden (Organsız) II Tarihten Olaya |
- |
Akşam: 20.00-21.30 |
Serbest |
Film Gösterimi |
Panel (Eğitmenler) |
Tartışma (Moderatör: ETA) |
Serbest |
- |
Ders içerikleri:
Aristoteles’ten günümüze yaşam kavramı ve antroposentrizmin eleştirisi (ÇK): Kartezyen felsefenin insan-merkezci ve düalist yaklaşımlarını Descartes özelindeki bir aşırılık olarak değil, Batı felsefesindeki tarihsel eğilimlerin genel anlamda modernize edilişi olarak ele almak daha makul olacaktır. Söz konusu bu iki yaklaşım, küresel ölçekte yürütülen güncel siyasal tartışmalara; bunun yanı sıra insan, teknoloji ve doğa ilişkisine dair çözümlemelere geniş ölçüde sirayet etmiştir. Birbirini besleyen bu yaklaşımların tarihsel dayanakları nelerdir? Aristoteles’in benimsediği hilomorfizmi modern düalist düşüncenin öncüsü olarak kabul edebilir miyiz? Spinoza’yı (ve örneğin Hans Jonas gibi isimleri) öne sürdüğü monist görüşü itibariyle bir sapma olarak mı değerlendirmeliyiz? Ve son olarak, Darwin sonrası biyolojinin bilişselliğe ve insan bilincine dair radikal içerimleri nelerdir? Bu sorulara canlılık kavramı ekseninde yanıt bulmaya çalışacağız.
Yaşam ve Zihin (AA): Biyolojide ‘yaşam’, psikoloji ve bilişsel bilimde ise ‘zihin’ için yaygın kabul gören kısa ve öz tanımlar bulunmadığını görüyoruz. Günümüzde yapay zeka gelişmeleri zihin denilen olgunun yaşamayan sistemlerde de bulunabileceğini kabul ettirmiş gözükse de zihnin bilinç dahil tüm özelliklerinin yapay olarak da sağlanabileceğinden emin olduğumuz da söylenemez. Yaşama dair indirgemeci, gen-merkezli yaklaşımlara biyolojinin içerisinden getirilen eleştiriler ve sunulan alternatifler yaşamı organizma çevre etkileşimlerinin bütününde ve böylelikle organizmanın sınırlarının ötesinde görmekte. Zihne dair ilgili veya benzer fikirlere ekolojik algı teorisinden genişletilmiş zihin önermesine farklı şekillerde rastlamak da mümkün. Yaşamsallık ve zihinsellik arasında kimilerine göre özdeşliğe varan ve her halükarda çok önemli bir ilişkinin varlığı modern dönemde çokça tartışıldı. Örnekler Amerikan pragmatistlerinde, belli kıta felsefesi örneklerinde, kimi sosyo-kültürel antropoloji tartışmalarında ve hem biyoloji ve bilişsel bilimde hem de sosyolojide etki yapan ‘autopoiesis’ kavramında mevcut. Bu dersimizde yaşamsallık ve zihinsellik arasındaki ilişkiye dair çeşitli önerileri genel olarak ‘ekolojik’ denebilecek bir bakış açısı ile ele alacağız.
Algı, Beden ve Çevre (AA): “Antropolojinin iki yarısını, biyofizikseli ve sosyokültüreli, psikolojiden geçmeden bir araya getiremezsiniz. (Ingold, 2000)”. Başlığını “Çevre Algısı” (Perception of The Environment) olarak çevirebileceğimiz bir eserden gelen bu alıntının önerdiği çerçevede, ama kastedilen psikolojinin Kartezyen egodan vazgeçememiş ana akım psikoloji olmadığını unutmadan, özellikle insanların çevrelerinde nasıl bulunduklarını ve ne bulduklarını konuşacağız. Ingold’un J. J. Gibson’ın ekolojik algı teorisinden, Merleau-Ponty’nin bedenli, kanlı-canlı fenomenolojisinden ve Heidegger’in ‘mesken tutma’ başta olmak üzere fikirlerinden yararlanarak gerek ‘batılı’ gerekse de farklı ‘avcı-toplayıcı’ insan gruplarının çevreyle ve birbirleriyle kurdukları ilişkiler temelinde nasıl yaşadıklarına ve kültürlerine dair söyledikleri bize rehberlik edecek. Algıya dönük farklı bedenlenmiş biliş yaklaşımlarından da, Tim Ingold’un yakın zamanda güncelledigi (örn. Gerçek için Tahayyül / Imagining for the Real, 2021) fikirlerinden de yararlanacağız. Ayrıca, ana akım deneysel psikolojinin laboratuvarda değişken kontrolü ile gerçekleştirdiği çalışmaların algıyı deneyimsel ve toplumsal bağlamından kopardığına dair fikirler ‘eleştirel psikoloji’ literatürüne referanslarla ele alınacak.
Teknoloji ve Beden I: Feminist Yaklaşımlar (BM)
Feminist bilim ve teknoloji çalışmalarının soykütüğünün 2. dalga feminizmle ve biyoloji ile ilgili çalışmalarla kesişmesi tesadüf değildir. Bu dönemde, doğa ve kültür, akıl ve beden gibi Kartezyen ikilikleri sorgulayan feminist tartışmalar ışığında biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet (sex/gender) tartışmaları gündeme gelmiştir. 1970’lerin sonunda dünyada uygulanmaya başlayan üremeye yardımcı teknolojilerle de beden ve teknoloji ilişkisi üzerinden yaşam, biyoloji, cinsiyet, beden, aile, akrabalık gibi kategoriler tartışmaya açılmıştır. Bazı radikal feminist yaklaşımlar teknofobik bir eğilim benimserken, daha iyimser yaklaşımlar ise kadınların kurtuluşunu onları biyolojik bedenlerinin esaretinden kurtaracak teknolojilerde görüyordu. 1985’te Donna Haraway’in yayınlanan Siborg Manifestosu cinsiyetli ve özcü teknoloji yorumlarına tepki niteliğindedir. Dersimiz, doğa kurgularıyla hayli ilişkili olan biyoloji (materyallik) odaklı bu tartışmalar üzerinden beden ve teknoloji ilişkisini inceleyecek, Haraway başta olmak üzere bazı önemli feminist teknobilim araştırmacılarının tartışmaya yaptığı katkıları ele alacaktır.
Teknoloji ve Beden II: Ölüm ve Yaşamın Kesişiminde (BM)
20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren önem kazanan moleküler biyoloji ve biyoteknolojilerle bilim ve teknoloji çalışmalarının biyolojiye ilgisi daha da artmıştır. O zamana kadar çoğunlukla ilgi “sert” bilim olarak görülen fiziğe odaklanmış, fizik bilimlerinin sosyal olarak inşa edilmiş yapısı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Genetik bilimi ve biyoteknolojilerle biyolojinin molekülleşmesi ve enformasyonlaşması söz konusu olurken, posthumanizm tartışmaları gündeme gelmiştir. Bu gelişmelerin ışığında öne çıkan süreçleri şöyle sıralayabiliriz: 1) Yeni biyoteknolojiler bedenin içini moleküler/hücresel/genetik düzeyde yeni iktidar müdahalelerine açmıştır; 2) Yaşamın kendisi değer yaratıcı bir kaynağa dönüşmüştür; 3) “İnsan olan”la “insan olmayan” arasındaki sınırlar dönüşmüştür; 4) Yeni biyoteknolojilerle yaşam ve ölüm arasında sınırlar yeniden tanımlanmıştır. Birbiriyle ilişkili bu süreçlere yakından bakacağımız bu derste, üreme teknolojileri, organ nakli gibi örnekler üzerinden ölüm ve yaşamın kesişiminde teknoloji ve beden ilişkisini sorgulayacağız.
Yaşam-Zihin arasında Hayvanlar; Hayvanlarda Biliş…. (BŞ): “Sadece bir canlının varlığı bile fiziksel dünyayı dönüştürür, burada bir ‘besin’, orada bir ‘saklanma yeri’ ortaya çıkarır ve daha önce sahip olmadıkları bir anlamı ‘uyaranlara’ verir.” (Merleau-Ponty, Phenomenology of Perception, 220)
Beden (Organsız) (ES): Batı felsefesi ve kültüründe, özellikle René Descartes gibi düşünürlerden büyük ölçüde etkilenen geleneksel beden anlayışı düalist bir çerçeve ile karakterize edilir. Bu düalizm beden ile zihin (veya ruh) arasında net bir ayrım ortaya koyar. Beden fiziksel, maddi bir varlık olarak görülürken, zihin maddi olmayan, rasyonel bir töz olarak ele alınır.
Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin beden kavrayışıysa geleneksel düalist ve mekanistik anlayışlardan önemli bir şekilde ayrışır. Buna göre beden, değişmez özelliklere göre tanımlanan istikrarlı bir yapı değil; toplumsal, kültürel ve politik kuvvet sahalarıyla etkileşim halinde açığa çıkan süreçsel bir oluşumdur. Bir bedenin kapasiteleri ve yetenekleri önceden bilinemez. Özellikle, Deleuze ve Guattari’nin iki ciltlik Kapitalizm ve Şizofreni projesi bağlamında geliştirdikleri “Organsız Beden” (OsB) kavramı bedenin önceden belirlenmiş işlevlere sahip kapalı bir sistem olduğu yönündeki geleneksel görüşlere meydan okur. Öte yandan, mesele basitçe tüm yapıları ve sınırları ortadan kaldırmak değil, dünyayı başka türlü deneyimleme ve onunla ilişki kurma yönünde yeni olanaklar yaratmaktır.
İki oturumluk bu derste Deleuze ve Guattari’nin OsB kavramını anlamaya ve bu kavramın güncel konularla ilişkisini kurmaya çalışacağız.
1. Oturum: Bağlamlar
İlk olarak Antonin Artaud’dan alınan bir terim olan OsB biçimlenmemiş, organize olmamış, katmanlaşmamış bir beden olarak öncelikle tutarlılık düzlemine gönderir. Bu kavram ilk kez Deleuze’ün Anlamın Mantığı kitabında ortaya çıkmış; Guattari ile birlikte Anti-Ödipus ve Bin Yayla kitaplarında etraflıca, fakat farklı bağlamlarda ele alınmıştır. OsB Anti-Ödipus’ta geleneksel (Freudyen, Lacancı) psikanalizin eksikle ilişkilendirdiği mekanizmalardan kaçmanın bir yolu olarak önerilir. Bir kayıt yüzeyi olarak OsB farklı tarihsel oluşumları kateden, çoklu ve sürekli bir akış halindeki arzunun çeşitli hallerine tanıklık eder. Bu ilk oturumda OsB kavramının, özellikle Anti-Ödipus kitabında yer aldığı şekliyle, farklı bağlamlarını inceleyeceğiz.
2. Oturum: Tarihten Olaya
Bin Yayla’da ise ton değişir. OsB artık tarihsel oluşumlarla ve hatta psikanalizle ilişkili bir kavram olmaktan çıkar ve her türlü olayın bağrında yatan bir tür potansiyelleşme alanı olarak belirir. Bin Yayla’nın 6. yaylası olan “28 Kasım 1947 - Nasıl Kendinizi Organsız Bir Beden Haline Getirirsiniz?” yaylası OsB’yi etik bir araştırmanın merkezi haline getirir. Buna göre, bedeni önceden-belirlenmemiş bir deneylemeler alanı olarak kavramak kadar, bununla gelen çeşitli tehlikelerin de farkına varmak ve bunları analiz etmek de önemlidir. Bu son oturumda, hem OsB kavramının Bin Yayla’da aldığı özgün boyutlara bakacak hem de günümüz sorularını ele almak açısından bu kavramın kullanışlı olabileceği bağlamları tartışacağız.
Etkinlik görseli:
Aslıhan Çığ
Organizatörler:
Alper Açık, alper.acik.81@gmail.com
İçerik dışında başvuru ve kayıtla ilgili sorularınız için:
Ceren Aydın
Arkhé Köyü
Arkhé Projesi 2014 yılında Nesin Matematik Köyü’nde doğdu; yıllar içinde büyüyerek etkinlik yaptığı mekanlara sığamaz oldu ve 2019'da Matematik Köyü’nün hemen yanındaki bir zeytinliğe taşındı. Şimdi kendi arazimizde, şehrin gürültüsünden uzakta, çalışmak istediğimiz konulara odaklanabildiğimiz ve akademik özgürlüğün kısıtlanmadığı bağımsız bir mekanı kurduk; iyileştirmek ve güzelleştirmek için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Doğa ile iç içe olan bu zeytinlikte, dersliklerinde uzman eğitmenlerin eşliğinde tartışabileceğimiz, Şirince'nin geleneksel mimarisi ve çevre ile uyumlu bir kampüs inşa ediyoruz.
ULAŞIM:
OTOBÜSLE: Bulunduğunuz yerden Selçuk’a giden otobüs firmaları olabilir. Yoksa ve otobüsle İzmir’e geliyorsanız, İzmir garajından Selçuk’a minibüsler kalkıyor. Havalimanına da yakın olan Gaziemir’den kalkan/geçen Selçuk minibüsleri de var.
UÇAKLA: İzmir Adnan Menderes Havalimanı'na indikten sonra İZBAN veya HAVAŞ ile Selçuk'a varabilirsiniz. HAVAŞ'ın kalkış saatleri ve ücretleri için buraya tıklayın. (Selçuk'a giden HAVAŞ için Kuşadası otobüsüne binmeniz gerekiyor.)
TRENLE: Havaalanından veya İzmir'in diğer birçok bölgesinden Selçuk’a İZBAN ile de ulaşabilirsiniz. Tepeköy aktarma istasyonunda inip yine indiğiniz yerden kalkan Selçuk trenlerine aktarma yapmanız gerekecek. Sefer saatleri için buraya tıklayın. (Arama yaparken bineceğiniz istasyondan - Tepeköy seferlerine bakıp sonra Tepeköy - Selçuk seferine bakın.)
ÖZEL ARAÇLA: İzmir’e geldikten sonra İzmir-Aydın otoyoluna girerseniz yaklaşık 50 km sonra Torbalı gişelerine ulaşacaksınız. Buradan da yaklaşık 20 km sonra Selçuk gişelerine ulaşacaksınız. Selçuk’un girişindeki ilk kırmızı ışıklardan sola dönerseniz Şirince yoluna girmiş olacaksınız. (Şirince tabelasını da göreceksiniz.)
ŞİRİNCE'YE ULAŞIM: Selçuk’tan Şirince’ye ilk minibüs 7:00'de. Akşam 20.00'a kadar her 20 dakikada bir minibüs var. Selçuk’tan Şirince’ye taksiyle ulaşımın ücreti yaklaşık 150 lira. Şirince ile Arkhe arası 800 metre. Yol boyunca tabelalar var. Valizinizi yolun girişindeki Yorgo Restoran’a bırakırsanız 10 dakika yürüyerek Arkhe'ye varabilirsiniz. Biz valizinizi diğer katılımcılarınkiyle birlikte birkaç saat içinde Arkhe'ye getirmiş oluruz.