Kamp Süresi

6 gün

Tarih

14 - 20 Temmuz 2024

Eğitmenler

6 eğitmen

Düşünce Beden: Transdisipliner Yaklaşımlar Felsefe & Sanat Kampı

(Arkhe'ye geliş 14 Temmuz, ayrılış 20 Temmuz'dur)

Düşünce Beden: Transdisipliner Yaklaşımlar Felsefe & Sanat Kampı 

Programın İçeriği: 

Elif Kadıoğlu ve Kaan Kuşuluoğlu olarak Arkhé Projesi tarihinde tekrarı mümkün olmayacak bir kamp programı hazırladık. Taçyaprakları soyulmuş egonun beden(in)e kavuşabilmesi ve yeni bir kültürün ilk tomurcuklarını verebilmesi adına sıradışı ve yöntemötesi yaklaşımlarla tasarlanmış yeni bir araştırmaya davetlisiniz. 

Bu kamp boyunca; felsefeyi harekete davet eden cesur yaklaşımıyla Demet Kurtoğlu Taşdelen’in deneyleme alanıyla tanışacak, Arzu Cingü’nün kine-göz atölyesiyle yeni bir aktarım biçimini deneyecek, sosyolog Onur Alptekin’in kültürel ve tabii dans-ritim araştırmalarında yer alacak, disiplinlerarası sanatçı Aslı Kuşakçıoğlu’yla esrime deneyiminin bilinçten bedene, bedenden de dansa ve aksiyon resmine yansımasına ortak olacak, tiyatrocu Fulya Paksoy’la cinsiyetlendirilmiş bedenlerin oyunsu tavırlarını yaratıcı dramanın olanaklarıyla araştıracak ve bütün katılımcıların iyi olma halini gözeten Elif Kadıoğlu’nun Mindfullnes atölyesinde bir araya geleceğiz.

Konuşmacılar: 

• Prof. Dr. Demet Kurtoğlu Taşdelen 

• Arzu Cingü 

• Aslı Kuşakçıoğlu 

• Onur Alptekin 

• Fulya Paksoy 

• Elif Kadıoğlu 

Not: Katılımcıların kampa gelirken üzerine boya değmesinden çekinmeyecekleri eski bir kıyafet getirmelerini  rica ediyoruz. 

 

PROF. DR. DEMET KURTOĞLU TAŞDELEN 

Anadolu Üniversitesi Felsefe Profesörü, Performatif Felsefe Atölye kurucu ve yürütücüsü 

TEORİK DERSLER: PERFORMATİF FELSEFEDE BEDEN, BEDEN VE İKİZİ, DEVİNİM VE  DENEYLEME ALANI 

Bir bedenimizin olduğunu, hatta bir beden olduğumuzu, fark etmemiz ile birlikte felsefi düşüncelerimizin yön  değiştirmiş olduğunu söyleyebiliriz. Spinoza’nın “bir beden nelere muktedirdir?” sorusu ile performatif bir soru sormuş  olduğunu, Kierkegaard’un bir felsefe sorusunun yanıtı için eylem alanı içerisine daldığını, Nietzsche’nin bedeni öne çıkararak duyumsanabilir bir felsefi yaklaşımı olumladığını, Merleau-Ponty’nin beden-özne kavramı ile yaşam dünyası  içerisinde bedenlerarası deneyime önem verdiğini, Antonin Artaud’nun vahşet tiyatrosu aracılığıyla organsız bedeni ve  bedenin yaratılabilecek olası “ikizi”ni öne sürüşünü, Deleuze’ün gerek sinema yaklaşımı üzerinden gerekse inşa ettiği  (organsız beden, zaman-imge, hayvan-oluş gibi) felsefe kavramları aracılığıyla “bir beden versenize bana” (Antonioni)  formülüyle felsefenin altüst oluşuna tanık oluşumuzu dile getirişini ve daha pek çok argümanı felsefi düşüncede beden  kavramının yerini ve önemini göstermek için öne sürebiliriz. 

Beden alanı, zihnin alanının aksine doğru ve yanlışın dışarıda bırakıldığı, onun yerine deneylemenin merkeze oturduğu  bir alana karşılık gelmektedir. Performatif bir felsefe, tam da bedene ve devinmeye merkezcil rolü vermesi ve sanat,  özellikle dans ve performans sanatları, alanı ile iç içe bir felsefe yapma biçimi olmasıyla çağımızın non-philosophy (felsefe-olmayan, François Laruelle) felsefi ruhunu yansıtan bir felsefe yapma biçimidir.  

PERFORMATİF FELSEFE ATÖLYELERİ: BEDEN VE İKİZİ 

 

NEYİ TEKRAR ETMEKTEYİM?  

TEKRAR ETMEK NASIL OLANAKLIDIR?  

TEKRAR ETTİĞİMİ YA DA ETMEDİĞİMİ NASIL ANLAYABİLİRİM?  

TEKRAR ETME OLMA-HALİNE NASIL GEÇERİM? 

Yorumlamanın yerini deneylemenin aldığı bir felsefe yapma biçimi olarak performatif felsefe, araştırmanın deney  aracılığıyla yürütüldüğü, soru ve kavramların yaşatıldığı bir düşünme-görsellik-hareket-sanatsal yaratıcılık devinim  alanıdır. Düşünce dünyası ile duyusal dünyanın birlikteliğinde gelişip ilerler. Kavramların görünür kılınmalarına, kavram ve soruların harekete, bedensel ifadelere ve dansa dönüştürülmelerine olanak tanır ve deneyleme yoluyla yürütülen kendilik araştırmasında devinen bir bilgi üretir.  

“Performatif” terimi, bir taraftan Austin’in performatif tümcelerine (söylediğini yapan/icra eden tümceler) diğer taraftan da performans sanatlarına gönderme yapar. Bu ikisinin birleşimde performatif felsefe, söylediğini/dile getirdiğini yapan/hayata geçiren bir felsefeye dönüşür. Söylediğini deneyler. Felsefe kavramlarının, sorularının yaşatıldığı bir oluş, bir deneyleme ortamı, yaratır.

İki ayrı oturum olarak yapacağımız atölyelerde katılımcılar felsefi bir kavram olarak “tekrar” kavramı üzerinden olma halleri deneyimleyeceklerdir. “Tekrar” kavramı, Kierkegaard’un Tekerrür kitabının yanı sıra, Nietzsche, Artaud,  Deleuze, Badiou ve Pina Baush gibi başka düşünür ve sanatçılar üzerinden deneylemeye açılacaktır. Atölyeler, “neyi tekrar etmekteyim?”, “tekrar etmek nasıl olanaklıdır?”, “tekrar ettiğimi ya da etmediğimi nasıl anlayabilirim?” ve “tekrar  etme olma-haline nasıl geçebilirim?” soruları zemininde gerçekleşecektir. Tekrar kavramı “beden ve İkizi” teması  etrafında da araştırılacaktır. Beden ikizini yaratarak kendini tekrar eder. Bedenin bu ikiz’i nasıl yarattığı meselesi ise  yanıtını eylem alanı içerisinden hep birlikte araştırarak karşılayacağımız çok boyutlu bir projedir. 

 

Arzu CİNGÜ 

Kimdir? Felsefeci, İçerik Üreticisi

Atölye Başlığı: Bir İmkân Mekânı Olarak Beden: Kine-Göz Atölyesi 

Bedenin Deneylemeleri ve Cine-opia Bakış Tekniği 

Feyerabend'in "Yönteme Hayır" kitabı Nietzsche’den bir çağrı gibidir. Nietzsche'ye göre yöntem bir çıkış arayışıdır.  Böylesi bir arayış Ariadne'nin labirentinde sıkışmış bedenini özgürleştirme isteğidir. Oysa ki yöntem aramak yerine  kültürlenmemiş topraklara gitmelidir Nietzsche’nin "üst insan"ı. Nietzsche'nin bakış açısına göre bedenin  deneylemeleri ve imkânları, geleneksel düşüncenin dayattığı çerçevenin sınırını aşmaya yönelir ve alışılmışın ötesindeki  yeni imkânları arar. Varlıkla ilgili sabit kavramların aksine, sürekli değişen ve akış hallerine baktığımızda, varlığın sabit  çerçevelerle sınırlı olmadığını ve bedenin deneyimlerinin bu çerçeveleri aşabildiği görülür. Bu nedenle geçirgenlik hakkında konuşmamız gerekiyor. 

Geçirgenlikle ilgili Yönetmen Dziga Vertov’un beyanı şu şekildedir: 

Ben kino-gözüm, mekanik bir gözüm. Ben bir makine olarak size dünyayı yalnızca benim görebildiğim şekilde gösteriyorum. Şimdi ve sonsuza kadar kendimi insanın hareketsizliğinden kurtarıyorum, sürekli hareket halindeyim, nesnelere yaklaşıyorum, sonra uzaklaşıyorum, altına giriyorum, üstüne tırmanıyorum... Şimdi ben bir kamera olarak kendimi onların sonuçları, manevraları boyunca fırlatıyorum. Hareketin kaosu içinde,  hareketi kaydeden, en karmaşık kombinasyonlardan oluşan hareketlerden yola çıkan... Yolum, yeni bir dünya algısının yaratılmasına çıkıyor. Senin bilmediğin bir dünyanın şifresini yeni bir şekilde çözüyorum.”  

Cine-opia bakış tekniği, yönetmen Dziga Vertov'un “kino-göz" kavramıyla ilişkilendirilen bir görsel anlatım biçimidir ve içerikte, “mekanik bir göz olarak dünyayı algılama”ya odaklanır. İnsan gözü ile doğrudan algılanan ile mekanik  bir aygıtın algılama biçimi arasında farkı kavrama girişimidir. Nam June Paik'e göre video teknolojisi doğayı değil zamanı taklit eder. Bu bağlamda cine-opia bakış tekniği, “deneylenen başkalaşım”ı içerir. Bir kamera aracılığıyla algılanan dünya,“insanın eyleyebilmek için daima mevcut olmayan şeylerden yararlandığını da bize hatırlatır”. Bu en özde bir tekrardır. Bu teknik, gözlemcinin etkisini en aza indirgeme çabasını ve rastlantısal olanın farkında olma halini deneylemeyi içeren bir “deneyim daveti”dir.

Atölye İçeriği: 

Cine-opia Bakış Tekniği nedir? 

- Vertov'un "kino-göz" kavramının ve “mekanik bir göz olarak algılanan dünya”nın nasıl bir deneyim olduğunun  açıklanması. 

Performatif felsefe bağlamında Kine-Göz olma nedir? 

- Kine-göz olma hali, performatif felsefenin temel kavramlarıyla ilişkilenme ve beden-algının performatifliği  üzerine derinleşme 

Nietzsche ve Heidegger perspektiflerinde tekrar kavramı  

Katılımcılara verilen 15 saniyelik video ödevi ve video çekim sürecinde bedenin duruş ve duyuş farkındalığının  gözlenmesi. 

 

Atölye Programı: 

Giriş: Atölyenin amacı ve beklenen kazanımların tanıtımı. 

Teorik Sunum: Cine-opia bakış tekniği ve kine-göz olma hali hakkında bilgilendirme. 

Pratik Uygulama: Katılımcıların video çekimi ödevini gerçekleştirmesi. 

Grup Tartışması: Videoların izlenmesi ve kine-gözün süre kayıtlarının tartışılması. 

Deneyim Paylaşımı: Katılımcılar arasında atölye deneyimlerinin paylaşılması. 

Kapanış: Potansiyel farkların örgütlenmesine teşekkür ve bir sonraki buluşmanın duyurusu.

 

Kaynak Önerileri: 

- Lazzarato M. (2017), Video Felsefe, Şule Çiltaş Solmaz (Çevirmen) 

- Vertov, D. (2007), Sine-Göz, İstanbul, Agora Kitaplığı. 

- Demet Kurtoğlu Taşdelen Performatif Felsefede Kuramsal Zemin Arayışı: Edime Yönelten Felsefe Soruları Ve Françoıs Laruelle’in Standart-Olmayan Felsefesi https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1311673

 

Aslı Kuşakçıoğlu: 

Kimdir? Proje yaratıcısı ve kolaylaştırıcısı, Disiplinlerarası Sanatçı 

TransAnDance; deneysel türde bir aksiyon resmi ve serbest dans hibrit projesidir.  

TransAnDance projesinin amacı; rastlantısallığın, ilhamın, yaratıcılığın ve bildik benlik hallerinin ötesinde ne olduğunu deneyimin içinden araştırmak üzere müziğin, dansın, hareketin ve resmin araç olarak kullanımı üzerinedir.  Hiçbir deneyim gerektirmez, her insanın deneyimleyebileceği şekilde tasarlanmıştır. 

Projenin meraklarından biri; müziği, insan bedeni aracılığıyla resime aktarmanın olasılıklarını araştırmaktır. (Bir transformatör olarak beden/taşıyıcı, dönüştürücü, aktarıcı) 

Zamanla, farklı kişiler tarafından deneyimlendikçe elde edilen çıktılarla gelişmekte olan proje, bu anlamda yaşayan bir varlık kazanmaktadır. 

Sübjektif deneyimlerin çıktısı olarak görünür hale gelen her bir resim; kişilerin kendi gerçeklik evrenlerinde yolculuk etmekte oldukları kavramları, karmaşaları ya da güçlü yanları yansıtıyor olması açısından ilginç veriler sunar. Bu anlamda proje ne bir sağaltım, ne bir sanatsal kaygı ne de düpedüz felsefi bir söylem amacı gütmez. Öte yandan tümünü deneyimin içinden mümkün kılan bir şuur araştırması deneyi olarak ele alınabilir. 

Somatik doğası sebebiyle aynı zamanda psiko-biyolojik yaklaşım içeren proje; müziğin ritmi ve sesler aracılığıyla  titreşen bedenimizin, içsel koşullanmalardan özgürleşerek özgün ifademizi deneyimlediğimiz bir soyut dışavurum  pratiğidir. 

‘’Sanatçı mikro ölçekte kendi duygusunu icraatına katarken aslında onun da bağlandığı, öte diyarlardan zamansız ve  formsuz bir yaratıcı prensibin makrodaki derinliğidir varlığımıza temas eden… Şifacılıkla sanatçılık aslında o kadar da büyütülmemeli ve hatta sahiplenilmemeli, tam da aralarındaki ortak noktadan  dolayı. İçinde yüzdüğümüz temel bağlayıcıyla bağlantı noktaları arasında, yer ile gök, obje ile suje, sen ile ben arasında  bir bağlantı kablosu…’’ 

 

Onur Alptekin: 

Kimdir? Konuşmacı, Sosyolog 

I. Oturum: Hippokleides'e Vız Gelir! 

Bir kuşun (örneğin "kur ritüeli" olarak yaptığı hareketlerde) bize dans olarak gözüken nedir? Biz bu hareketleri neden  dans olarak yorumlarız? İçgüdüsel ve dürtüsel bir hareket olarak yorumlanagelmiş bu hareketler, neden bize defaatle provası yapılmış bir performans ve sahneye koyma pratiği olarak gözükür? İlk oturumda bu sorulardan yola çıkarak  Nartların şimdleri, Bakkhaların "euhoi" çığlıkları arasında teptikleri horaları, dervişlerin semaları, Quechuaların taki onqoy ritüeli ve Karayiplerdeki Afrikalı kölelerin nyahbinghisi arasındaki esrime patikalarında gezineceğiz. Statik toplumsal yapıları yıkarak yeniden üreten ve aynı anda hem hayvani hem ilahi olana bir "köprü" olan dans, Hippokleides'i mürüvvetinden nasıl uzaklaştırdı? 

II. Oturum : Her Şeyin Ritmi 

Bir çocuğu taklit ederek dans etmeye iten nedir? Folklorik dans figürlerinde neden hayvan hareketler taklit edilir?  Toplumsal olanı inşa eden öğelerden biri olan taklit ile dans arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Bu oturumda, Henri  Lefebvre'in ritimanalizini ve Gabriel Tarde'ın sosyolojide açtığı imkanları kullanarak dansın (fiziksel) titreşim,  (biyolojik) kalıtım ve (sosyal) taklit ile olan ilişkisine değineceğiz. Taklit bizi özgünlüğe götürebilir mi? Tekrarın, ritim ve aritmiyle, uyumlanma ve çatışmayla, yabancılaşma ve aşkınlıkla nasıl bir ilişkisi var?

 

Fulya Paksoy 

Kimdir? Tiyatrocu 

Atölye Başlığı: Toplumsal Cinsiyet ve Tiyatro/ Bedenin Toplumsal Kuruntuları 

Toplumsal Cinsiyet ve Tiyatro nasıl bir araya gelir?  

Kadın erkek karşıtlığı üzerine kurulan ikili cinsiyet sistemini sorunsallaştırdığı çalışmasında şöyle der, Judith Butler: O  halde "özne" haline gelmek, suçlu varsayılmış olmak ve ardından masumiyet uğrunda çaba gösterip bunu ilan etmektir. Bu ilan tekil bir eylem değil sürekli bir yeniden üretimin ürünü olduğundan, "özne" olmak kişinin kendisini sürekli  olarak itham edilmekten kurtarma ve aklama sürecidir.’  

Buradan baktığımızda cinsiyetin toplumsal olarak nasıl örüldüğünü ve performatif olarak nasıl kurulduğunu tartışmaya  başlarız. Özneye performatif bir oluş alanı açan bu yeniden üretim, toplumsal cinsiyete tiyatro ile bakmak için de bir  alan açar. Seyredilen ve seydedildiğinin ‘farkında’ olan özne teatral bir öznedir. Aynı zamanda bu performatiflik, ancak bunun bir performans olduğunu anladığımızda dışarı çıkıp seyredebileceğimiz bir tiyatro olarak seyirlik hale gelir. İşin en önemli yanı bu performansta ‘orjinal’ olduğu varsayılan cinsiyet ile toplumsal cinsiyetin birbiriyle tümüyle uyuşmadığıdır. Ya da şöyle diyelim: öznenin masumiyetini ilan etmesi her koşulda değişkenlik gösterir. Bu da, özneye bir bağlam içinde dolayısıyla hikaye içinde bakmayı zorunlu kılar.  

Toplumsal Cinsiyet ve Tiyatro atölyesi bu değişkenliği bedensel kuruntular üzerinden anlamak bir tartışma alanı açıyor. 

1. Buluşma: 

Tanışma/ buz kırma çalışmalarıyla konuya giriş Çağrılma ve bedenin kurulumu  

2 . Buluşma: 

Modern Ritüellerde toplumsal cinsiyet ve ilişkiler ağı  

3. Buluşma: 

Toplumsal cinsiyet ve farklı kimliklerde ritüellerin altüst oluşu 

 

Elif Kadıoğlu

Kimdir? İstanbul Üniversitesi Felsefe Yüksek Lisans Öğrencisi, Mudanya Üniversitesi Psikoloji Öğrencisi 

Atölye Başlığı: Dur bi’ Nefes Alalım: Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Workshopu 

Bu programın genel amacı; Katılımcıların iyi oluşları; zihinsel, fiziksel ve ruhsal sağlıkları; stres ve kaygı yönetimi hakkında farkındalık kazandırmaktır. 

Atölye Programına dair kazanımlar:  

• Nefes Egzersizleri 

• Bilinçli Farkındalığı tanımlar ve temel ilkelerini açıklamak, 

• Temel bilinçli farkındalık meditasyon tekniklerini uygulamak,  

• Bedensel duyumlara ilişkin artan bir farkındalık geliştirmek, 

• Duyguları tanımak, 

• Düşüncelerini yargılamadan gözlemlemek, 

• Otomatik düşüncelerin farkına varmak,  

• Stresi azaltmak ve rahatlamak için farkındalık tekniklerini uygulamak, 

• Farkındalık yoluyla aktif dinleme becerilerini geliştirmek

 

Organizatör:

Elif Kadıoğlu elfkdgl@gmail.com

İçerik dışında başvuru ve kayıtla ilgili sorularınız için:

cigdemsahin@nesinkoyleri.org

 

Program Akışı (Değişebilir):

 

Arzu Cingü

1 programı var

Detaylar

Onur Alptekin

2 programı var

Detaylar

Fulya Paksoy

1 programı var

Detaylar

Elif Kadıoğlu

1 programı var

Detaylar

Arkhé Projesi - Şirince Köyü

Arkhé Projesi 2014 yılında Nesin Matematik Köyü’nde doğdu; yıllar içinde büyüyerek etkinlik yaptığı mekanlara sığamaz oldu ve 2019'da Matematik Köyü’nün hemen yanındaki bir zeytinliğe taşındı. Şimdi kendi arazimizde, şehrin gürültüsünden uzakta, çalışmak istediğimiz konulara odaklanabildiğimiz ve akademik özgürlüğün kısıtlanmadığı bağımsız bir mekanı kurduk; iyileştirmek ve güzelleştirmek için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Doğa ile iç içe olan bu zeytinlikte, dersliklerinde uzman eğitmenlerin eşliğinde tartışabileceğimiz, Şirince'nin geleneksel mimarisi ve çevre ile uyumlu bir kampüs inşa ediyoruz. 

ULAŞIM:

OTOBÜSLE: Bulunduğunuz yerden Selçuk’a giden otobüs firmaları olabilir. Yoksa ve otobüsle İzmir’e geliyorsanız, İzmir garajından Selçuk’a minibüsler kalkıyor. Havalimanına da yakın olan Gaziemir’den kalkan/geçen Selçuk minibüsleri de var.

UÇAKLA: İzmir Adnan Menderes Havalimanı'na indikten sonra İZBAN veya HAVAŞ ile Selçuk'a varabilirsiniz. HAVAŞ'ın kalkış saatleri ve ücretleri için buraya tıklayın. (Selçuk'a giden HAVAŞ için Kuşadası otobüsüne binmeniz gerekiyor.)

TRENLE: Havaalanından veya İzmir'in diğer birçok bölgesinden Selçuk’a İZBAN ile de ulaşabilirsiniz. Tepeköy aktarma istasyonunda inip yine indiğiniz yerden kalkan Selçuk trenlerine aktarma yapmanız gerekecek. Sefer saatleri için buraya tıklayın. (Arama yaparken bineceğiniz istasyondan - Tepeköy seferlerine bakıp sonra Tepeköy - Selçuk seferine bakın.)

ÖZEL ARAÇLA: İzmir’e geldikten sonra İzmir-Aydın otoyoluna girerseniz yaklaşık 50 km sonra Torbalı gişelerine ulaşacaksınız. Buradan da yaklaşık 20 km sonra Selçuk gişelerine ulaşacaksınız. Selçuk’un girişindeki ilk kırmızı ışıklardan sola dönerseniz Şirince yoluna girmiş olacaksınız. (Şirince tabelasını da göreceksiniz.)

ŞİRİNCE'YE ULAŞIM: Selçuk’tan Şirince’ye ilk minibüs 7:00'de. Akşam 20.00'a kadar her 20 dakikada bir minibüs var. Selçuk’tan Şirince’ye taksiyle ulaşımın ücreti yaklaşık 150 lira. Şirince ile Arkhe arası 800 metre. Yol boyunca tabelalar var. Valizinizi yolun girişindeki Yorgo Restoran’a bırakırsanız 10 dakika yürüyerek Arkhe'ye varabilirsiniz. Biz valizinizi diğer katılımcılarınkiyle birlikte birkaç saat içinde Arkhe'ye getirmiş oluruz.